Doğu ve Güneydoğu'da acı tablo
Kadına Yönelik Şiddete Hayır konulu Sheddeath başlıklı sergi
Şiddetin Dayandığı Kapı; Kadın
Kadın sorunu denilince, akla kadının karşılaştığı şiddet, taciz, tecavüz, gelenek ve göreneklerin zorlamaları geliyor. Basına en fazla yansıyan bu sorunlar yaşanan gerçeği ifade ederken, kadın gündeminin yalnız bu konularla sınırlı kalmasına da yol açıyor. 2005 yılında kadının sorunun temeline kadına yönelik gelişen şiddet yerleşti. Kadın ve şiddet denilince, töre gereği vurulan kadın, aile içi şiddet kısaca fiziksel şiddet akla gelir oldu. Kadının maruz kaldığı şiddet yalnız bununla sınırlımıdır?
Kadına yönelik şiddet nedir, türleri ve özellikleri
Kadına yönelik şiddet, yaşam döngüsü içinde ele alındığında, çok eskilere dayandığı görülür. Aile içinde sahip olunacak çocuğun cinsiyetinin kız çocuklar aleyhine belirlenmesi, kız bebeklerin öldürülmesi, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı ve cinsel organlara zarar verici uygulamalar, işyerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddet, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, yaşlılıkta fiziksel, cinsel ve psikolojik saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde gerçekleşmektedir.
Geçenlerde Kadının İnsan Hakları Projesi'nin (KİHP) bilgilerine göre, kadına karşı uygulanan şiddet türleri şöyle sıralanıyor...
Fiziksel şiddet: Tokat, tekme, yumruk, dayak atmak, bıçak, silah gibi aletlerle saldırmak.
Duygusal şiddet: Kadını küçümsemek, kendisine özgüvenini yitirmesine yol açmak, aşağılayıcı sözler söylemek, kendisini ruh hastası olarak görmesini sağlamak, yemeği yere dökmek, eşyaları kırmak gibi.
Ekonomik şiddet: Kadının çalışmasına izin vermemek, harçlık vermemek ya da kısıtlamak, kadının parasını elinden almak, ailenin geliri konusunda bilgi vermemek.
Cinsel şiddet: Kadını istemediği cinsel davranışlara zorlamak, tecavüz etmek gibi.
Tehdit etmek: Dayak ya da ölümle tehdit, terk etme tehdidi, intiharla tehdit.
Çocuğu kullanma: Kadının çocuklar konusunda kendini suçlu hissetmesine yol açmak, çocuklarını kullanarak tehdit edici mesajlar yollamak gibi.
İzole etmek: Kadının hareket özgürlüğünü kısıtlamak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, sık sık kıskançlık nedeniyle kavga çıkarmak. KİHP’nin vardığı sonuçlar kadın karşılaştığı şiddetin çok boyutlu olduğunu gösteriyor.
Fiziksel şiddet: Kadının her an maruz kaldığı şiddet biçimidir. Bu konuda Türkiye’de yapılan bir araştırma oldukça çarpıcı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün son dört yıllık verilerine göre Türkiye'de aile içi şiddet giderek tırmanıyor. Türkiye'de yapılan araştırmalar evli her üç kadından en az birinin kocası tarafından fiziksel şiddete uğradığını belirledi. Bu da en az 4 milyon evli kadının eşi tarafından dövüldüğünü gösteriyor. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun araştırmasına göre ise, Türkiye'de her 100 aileden 34'ünde kadınlar fiziksel şiddete maruz kalıyor. Araştırmaya katılan kadın ve erkeklerin yüzde 56'si, 'kadını' hiçbir gerekçe olmaksızın, her şart altında suçlu olarak değerlendirirken, yüzde 34'ü şiddet olaylarında suçlunun taciz eden taraf olduğuna inanıyor.
Kadınlar mazoşist midir?
Araştırmaya katılanların yüzde 56’sı kadının suçlu olduğu görüşüne sahip. Peki neden kadın her koşul altında suçlu oluyor? Geçen yıl Rusya’da yapılan bir araştırmaya göre ise kadınlar kendisine yönelik şiddeti gerekli gördükleri ortaya çıkmıştı. Yalnız Rusya’da değil, diğer bir çok ülkede de kadınların bir kısmı gördükleri şiddetin kaynağı olarak kendisini göstermektedir. “Erkeğimdir döver ama sever. Benim bir hatam olmasa beni neden dövsün ki.. Bir şey olmaz canı bir şeye sıkılmıştı, sıkıntısını benden çıkarıyor” gibi ifadeler kullanan bu kadınlar eşleri tarafından karşılaştıkları şiddeti meşru görmekteler. Elbette bu görüş kendiliğinden ortaya çıkmak. Hiçbir varlık kendisine yönelik gelişen şiddeti meşru görmez.
Bu noktada kadında mazoşist eğilimler hangi boyutta sorusu da akla gelmiyor değil. Yapılan araştırmalara göre ise, erkekte sadizim kadında da mazoşist eğilimler görülmekte. Kadındaki mazoşist eğilimlerin tarihsel gerçeğiyle bağlantıları var. Beşbin yıldır maruz kaldığı ikinci cins muamelesinin bir psikolojik yansıması olduğunu söylemek pekte yanlış olmayacaktır. Sürekli kendisini ikinci bir cins olarak ele alan kadın, zamanla erkek tarafından karşılaştığı şiddeti de meşru görmeye başlar. Bunda en önemli etken elbette ki bilinç yetersizliği oluyor. Bilinçli bir kadın, sağlıklı bir aile ortamında şiddetin ilişkinin bozulmasına yol açabileceği gibi, ruhsal açıdan da tahribatlar yaratacağı bilinir. Ve kendisine yönelik şiddetin aile kurumuna yönelik olduğunu algılar ve bunun önüne geçer.
Özünde erkeğin şiddetini meşru gören anlayışın altında da büyük bir çözümsüzlük yatar. Aile kurumumu koruyayım mantığının bir sonucu gelişen bu tutum zamanla tersine de dönebilir. Erkeğin uyguladığı şiddeti görmezden gelmek, zamanla aile ortamında daha da farklı sorunlara yol açmaktadır. En azında böylesi bir aile ortamında büyüyen bir çocuğun sağlıklı olması beklenemez. Demek ki bu kadın kesimi bir şeyleri koruma mantığıyla hareket ederken korumak istediği şeyi farkında olmadan zarar veriyor.
Şiddetin eğitimle bağlantısı yok
Türkiye’de yapılan araştırmaya göre, toplumda işsiz ve iş güvencesi olmayan kesimlerde şiddet potansiyelinin yüksek olduğunu saptarken, işportacılık ve gündelik işlerde çalışanların en yüksek şiddet eğilimine sahip erkekler olduğunu gösteriyor. İstanbul Barosu'nca yapılan bir araştırma ise şiddet uygulayanların yüzde 89'unun erkekler olduğunu, aile içi şiddetin yüzde 77.68'inin eşe yönelik yapıldığını ve şiddet uygulayanların yüzde 45'i ile şiddete maruz kalanların yüzde 44'ünü lise ve üniversite mezunlarının oluşturduğu ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2001-2005 yılları arasında aile içi şiddete maruz kalanlarda ölüm oranı yüzde 65 artış gösterdi. Bu yılın ilk dokuz ayı itibariyle aile içi şiddet nedeniyle 5 kişi öldü, 3 bin 500 kişi de yaralandı.
Şiddetin kaynağını saptamak önemlidir. Şiddeti ortaya çıkaran ekonomik kültürel siyasal ve sosyal nedenler tek tek ele alınmadan ve çözülmeden sorunun çözülmeyeceği de bir gerçektir. Ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal anlamda büyük bir alt üst oluşu yaşayın Türkiye koşulları içerisinde şiddetin kaynağı olarak yalnızca eğitimsizlik olarak belirlemek yeterli bir tespit olmaz. Yapılan araştırmada da ortay açtığı gibi şiddet uygulayan erkeklerin önemli bir bölümü yüksek lisans mezunu. Demekki şiddetin eğitimle yalnızca bağı yoktur. Toplumsal alt üst oluş dönemlerinde ortay çıkan ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal sorunlar direk bireyi etkiliyor. Etkilenen birey etkilenen toplum, etkilenen kadın ve gelecek nesil olan çocuklar oluyor. Dolayısıyla karşımıza çıkan tablo Türkiye açısından çok da iç açıcı bir manzara değil.
Şiddeti kanun ve yasalar tek başına engelleyemez
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün açıkladığı kadına ve aile bireylerine yönelik şiddetin hedefinde kadınlar var. Rakamlar aile içinde yaşanan şiddet olaylarının son dört yılda arttığını gösterdi. Verilere göre, 2001 yılından bu yana 20 bin 694 evde aile içi şiddete rastlandı. Şiddete maruz kalanlardan 13'ü yaşamını yitirirken, 10 bin 99 kişi de yaralandı.
2001 yılında 4 bin 586 ailede şiddet sonucu 2 ölüm, 2 bin 836 yaralanma yaşandı
2002 yılında 5 bin 142 ailede şiddet sonucu 4 ölüm, 3 bin 150 yaralanma yaşandı
2003 yılında 5 bin 682 ailede şiddet sonucu 2 ölüm, 3 bin 529 yaralanma yaşandı
2004 yılında 5 bin 284 ailede şiddet sonucu 5 ölüm, 3 bin 548 yaralanma yaşandı
Emniyet Genel Müdürlüğü, aile içi şiddetin önlenmesi için ailenin korunması hakkındaki 4320 sayılı kanunun halka iyi anlatılması çalışmalarına hız verdi. Ancak şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalar da yeterli olmadı. Polis caydırıcı olması için Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi aile içinde şiddete başvuran kişiyi yakalayıp hakkında işlem yapıyor. Emniyettin verilerine göre, 2001 ve 2004 yılları arasında ailesine şiddet uygulayan yaklaşık 22 bin kişi yakalanarak adliyeye çıkarıldı. Türkiye, 17. Ocak. 1998 tarihinden bu yana Ailenin Korunması Hakkındaki Kanunu uyguluyor.
Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde Türk Medeni Yasası'nda ve Türk Ceza Yasası'nda geniş çaplı değişiklikler yapıldı ve özellikle kadınlara bazı yeni haklar tanındı. Ayrıca Türkiye, aile içi şiddeti önlemeye yönelik Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni (CEDAW) de kabul ettiği 1985 yılından bu yana uyguluyor. Buna rağmen Türkiye’de 2004 yılında 5 bin 284 ailede şiddet sonucu 5 ölüm, 3 bin 548 yaralanma yaşandı. Demekki karar, yasa çıkarmak ve uygulamaya koymak da yeterli değil. Şiddetin dayandığı kapı kadın, çocuklar ve gençler olmakta. En fazla zarar gören bu kesim toplumların temel direği oluyor. Temel direği hırpalanan bir toplumun nereye gideceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Sorunu çözümünün ne olabileceğine değinmeden önce kadının karşılaştığı diğer şiddet biçimlerini incelemeye devam edelim.
Duygusal şiddet: Duyguların ve duygusal ihtiyaçların, karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır. Sevgi, şefkat, ilgi, onay, destek gibi duygu ve duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesi, küçümsenmesi, inkar edilmesi bunlara örnektir. Yine söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Kişinin değer verdiği konularda sistematik olarak çok ağır hakaret ve sözler söylemek, güven sarsmak, küçük düşürücü adlar takmak, sık sık olumsuz şekilde eleştirmek ve alay etmek örnekler arasında sayılabilir.
Fiziksel veya cinsel şiddetle birlikte duygusal şiddet tek başına da görülebilmektedir. Çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, patolojik düzeyde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar veya paranoya düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde de kendini gösterir. Kadının maruz kaldığı fiziksel şiddete yönelik araştırmalar yapılmıştır. Lakin kadının maruz kaldığı duygusal şiddet yeterli düzeyde araştırılmamıştır. Fakat fiziksel şiddet açık iken, duygusal şiddet daha fazla gizlidir. Dolayısıyla etkilerinin daha fazla olması da kaçınılmazdır. Sürekli aşağılanan, küçümsenen bir birey elbette kendisine saygısını ve güvenini yitirecektir. Kendisiyle çelişecektir. Böylesi bir kadının sağlıklı bir yaşam sürdürmesi ise zor olur.
Ekonomik şiddet: Kadın her zaman için ekonomik şiddete maruz kalmıştır. Cins kimliği nedeniyle hiçbir zaman emeğinin karşılığını alamamıştır. Kadınlar dünya işgücü toplamının yüzde 45'ni oluşturmasına rağmen, yoksullukla yaşayan 1.2 milyar kişinin yüzde 70’i oluştururlar. Ekonomik olarak geri kalmış birçok ülkede olağanüstü kötü koşullarda çalışmak zorunda kalan kadınlar, haftada 60-90 saat çalışmak zorunda bırakılıyor. Kadınlar tarım dışı sektörlerde dünya ölçeğinde ortalama erkeklerin elde ettiği ücretin yaklaşık yüzde 75 oranında kazanıyor. Dışsatım İşleme Bölgeleri'nde çalışan toplam 27 milyon işçinin yüzde 90'ını kadınlar oluşturuyor. Bu kadın işlerin çoğunluğunu ise 16-25 yaş grubu oluşturuyor. Bu bölgelerde çalışma yasaları çoğu kez geçersiz ve işçi hakları askıya alınmış durumda. Aile kurumu içerisinde de sorumlulukları olan ve ailenin emekçisi olan kadınlar dışarıda da çalışarak iki kez sömürülmekteler. Dolayısıyla ekonomik şiddeti çok boyutlu yaşamakta.
Yine gelecek 10 yıl içinde, sanayileşmiş ülkelerdeki kadınların yüzde 80'ni ve tüm dünyada kadınların yüzde 70'i ev dışında çalışmak zorunda kalacağı yapılan araştırmalar gösteriyor. 20 yıl içinde 41 gelişmekte olan ülkede kırsalda yaşayan yoksul kadınların sayısındaki artışın, yoksul erkeklerden yüzde 17 daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Dünyadaki 900 milyon okuma yazma bilmeyen arasında kadınların oranı 2 kat daha fazla olduğu ise başka bir bilgi. Aynı işte çalışan erkeklerden kadınlar yüzde 30- 60 daha az ücret almaktadırlar.
Sonuç olarak ekonomik şiddet; ekonomik kaynakların ve paranın, kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak sistematik bir şekilde kullanılmasıdır. Kadının çalışmasına ya da işinde ilerlemesine engel olmak; maaşına, gelirine veya mal varlıklarına el koymak; çalışmayı reddedip kadının gelirini harcamak; gelirini içkiye kumara yatırmak, ailenin geçimini sadece kadının kazandıklarıyla sürdürmeyi istemek ekonomik şiddet olarak özetlenebilir.
Cinsel şiddet: Kadının isteği veya onayı dışındaki her türlü istek, talep ve davranışta bulunmak; cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Ensest, evlilik içi tecavüz, cinsel şiddetin yaygın yaşanan türleri olarak bilinmektedir. Bunun dışındaki cinsel şiddet örnekleri, aşırı kıskançlık ve şüphecilik göstermek, kadının cinsel istek ve ihtiyaçlarını önemsememek, dikkate almamak veya alay etmek, “frijit” gibi isimler takmak, cinselliği cezalandırma yöntemi olarak kullanmak, tacizde bulunmak, tecavüz etmek, özellikle cinsel bölgelere aletle işkence etmek gibi sadist davranışlarda bulunmak, fuhşa zorlamak, duygusal veya fiziksel şiddet kullanarak cinsel ilişkiye zorlamak sayılmaktadır.
Kadının maruz kaldığı temel şiddet biçimlerinden bir tanesi olan cinsel şiddet, günümüz koşullarında büyük bir artış göstermiştir. Yapılan bazı araştırmalarda dünyada her 5 dakikada bir kadın cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bu küçümsenmeyecek, yabana atılmayacak bir tespittir. Kadına yönelik diğer şiddet biçimleri çabuk ortaya çıkarken özellikle feodal değer yargılarının ağır bastığı toplumlarda bu şiddet biçimi gizlenmektedir. Kendisine yönelik gelişen cinsel şiddetin kaynağı olarak yine kadının gösterileceği korkusu nedeniyle bu tür toplumlarda kadın çareyi karşılaştığı şiddeti gizlemekte buluyor. “Sen kuyruk sallamışsındır” deyimi toplumlarımızda kadına yönelik sıkça kullanılır. Bu deyim cinsel şiddet nedenini kadına mal etme mantığının ifadesidir. Örneğin Aile Araştırma Kurumu’nun 1997 tarihli çalışmasında bütün ülke genelindeki 2578 hanede kadına yönelik fiziksel şiddet sıklığı yüzde 16.5, sözel şiddet sıklığı yüzde 12.3 olarak bulunmuştur. Kadına yönelik şiddet her ırktan, her etnik kökenden, her dinsel ve sosyoekonomik düzeyden kadını etkilemektedir. Ancak tecavüze uğradığını kadınların sıklığında bu değişkenlere göre farklılık görülmektedir. Damgalanma, dışlanma korkusu bildirimlerin olduğundan daha az yapılmasına neden olmaktadır.
Özelikle çok fazla gelişme imkanı bulamayan bizim gibi toplumlarda, kadın eşi tarafında maruz kaldığı cinsel şiddeti şiddet olarak görülmemektedir. “Erkeğin isteğini yerine getirme” biçiminde algılanmaktadır. Dolayısıyla cinsel şiddetin kadın üzerinde nasıl bir etki ve tahrip bıraktığı çok fazla bilince çıkarılmamaktadır. Bu da kadın açısından başka bir sorunu teşkil etmekte.
Çocuğu kullanma: Kadının en güçlü duygusu annelik duygusudur. Ve kadın her zaman en güçlü yanından vurulmaya çalışılmıştır. Kadındaki annelik duygusu her tür fedakarlığı yapmaya iter. Bunu bilen erkek için kadının annelik duygusu en zayıf nokta olarak da ela alınmaktadır. Kadını kendisine bağlama, istek ve buyruklarını yerine getirme gibi istemlerini, çocukları kullanarak yaptırabilmekte. Çocuğu kaçırma, çocuğu anneye karşı kışkırtma, anneyi kötüleme, küçük düşürme, çocuğa fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddet uygulama gibi yöntemlerle kadını tehdit eden yöntemler kadının annelik duygusuna yönelik de bir şiddeti içerir. Bu şiddet duygusal şiddetten daha fazla kadını etkilediğini vurgulamak yanlış olmayacaktır. Çünkü bir anne için kendisinden önce çocuğu önemlidir. Annenin can, çocuğuna yönelik bir saldırı geliştiğinde, kendisine yönelik gelişen saldırıdan daha fazla acır. Çocuğun başarısızlıkları veya sorunlarının kaynağı olarak annenin gösterilmesi gibi bir çok yaklaşım bu şiddet biçimi içerisinde örnek olarak verilebilir.
İzole etmek: Kadını cezalandırma yöntemi olan izolasyon, genelde eve kapatma, sosyal ilişkileri yasaklama biçiminde gelişir. Zaten ikinci cins olarak ele alanın ve toplumsal faaliyetler içerisinde sürekli ayrımcılığa maruz kalan kadının erkeğe göre çok fazla sosyal faaliyetleri yoktur. Erkeğin izolasyon şiddetiyle birlikte tamamen yalnızlaşan kadın daha fazla güçsüzleşmekte.
Sonuç olarak; Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kadın Dünyası * Erkek Dünyası Evlilik -- erkekçe, kadınca