Serin bir Akdeniz akşamı. Küçük bir balıkçı köyü köyün bitiminde ufacık şirin bir balıkçı barınağı. Mendireğinin başladığı yerde ahşap, salaş mı salaş, üç masa konulabilen yaşlı Rum madamın işlettiği bir meyhane..
Kapısının yanında uyuyan yaşlı kangal bir ses
duymuş gibi kafasını kaldırıp denize doğru bakınca, onu gören madam
kapıya çıkar elini nazlı nazlı batmakta olan güneşe siper ederek iskele
tarafına bakar. Uzaktan pata pata sesiyle yaklaşan küçük tekneyi görür.
Yavaş hareketlerle içerden eski ahşap bir masayı alarak denizin ufacık
dalgalarının sonlandığı yere, kumların üzerine yerleştirir.
Karşılıklı
iki sandalyeyi de koyar. Yine yavaş hareketlerle mutfaktan iki kişilik
servisi getirip masaya özenle yerleştirir.