Translate

Sayfalar

İzleyiciler

aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2011 Çarşamba

İlk Buluşma !.. Ya, sonrası(?)..

İlk buluşma, ilişkinin kader anıdır. Onun ilk buluşmadan sora sizi aramasını istiyor musunuz? İşte ilişkinizin geleceğini garantilemenin yolları.
Karşınızdakini etkilemenin burcunuza göre adım adım ipuçları:


Koç
Eğer sevgilinizi yerinde ve zamanında reddetmesini biliyorsanız size hayran olmasının an meselesi olduğunu aklınıza yerleştirin. Onu kendinizden ne soğutacak kadar reddedin ne de sahiplenecek kadar davetkâr olun! Bu ikisinin arasındaki dengeyi kurabilmek oldukça zor, fakat imkânsız değil, işe "hayır" kelimesini kullanmak yerine "ama" ile başlayan cümleler kurarak başlarsanız başarılı olabilirsiniz. Sizin tarafınızdan reddedilen bir Koç, açık kapı kaldığı takdirde hep o kapıdan girmek isteyecektir. Zıddı olmadan reddedeceğiniz kişinin sizden vazgeçemeyeceğini bilmenizdir...

Eşruhlar Fenomeni

Gerçek Bir Eşruh Öyküsü > Eşruhlar Fenomeni / R.Şanal Günseli Eşruhlar Fenomeni




Her Ütopya bir gerçeğin kendini bize hatırlatmasıdır aslında. Eş ruh ütopyası da işte aynen böyle bir şey.


''Kadın ayrılmayacak erkekten ve erkek bir olacak kadınla.”

Her Ütopya bir gerçeğin kendini bize hatırlatmasıdır aslında. Eş ruh ütopyası da işte aynen böyle bir şey. Kavuşma arzusu, arayış, özlem, umut bütün bunlar var olan bir ütopyanın kanıtıdır.

27 Mayıs 2011 Cuma

İlişkilerde üç bütün vardır : Ben - Sen - Biz

İlişkilerimizi sonsuza kadar sürdürmek isteriz... Yazık ki bunu çoğunlukla gerçekleştiremeyiz.
Sürekli şanssızlığımızdan yakınır, gitgide ilişki kurmaktan korkar oluruz...

Heyecanla başlayan ilişkiler biz nedenini anlayamadan solar .. Başlangıçta duyumsadığımız güven yerini şaşkınlığa bırakır.. şaşırıp sollarız..



Kurulan ilişkilerde üç bütün vardır. 
Ben ; Mavi renkteki su olsun.
Sen ; Kırmızı renkte..

'Ben' mavi ve 'Sen'  kırmızı bir araya geldiğinde, bambaşka bir renk oluşur. 
İlişkilerdeki üçüncü bütün ; 'Biz'.
Ben ve Sen in coşkusu sürerken 'Biz' i pek farketmeyiz. Zamanla farkediyor olsak bile görmemezlikten geliriz.
Çünkü, 'Biz' diğer bütünden hiç birine tam olarak benzemez. Ben Sen i, Sen beni severken hiç hoşlanmadığımız bir 'Biz' ortaya çıkmış da olabilir.
Dikkatimiz sadece birbirimizedir..
Bir araya gelince oluşturduğumuz bu üçüncü rengi ne kadar görmemezlikten gelebiliriz ?.. Nereye kadar gider ilişkimiz ?.. Bir gün BOM! Ne 'Ben' kalır ortalıkta ne de 'sen'.


Bir ilişkiyi sürdürmek, üç bütünüde tanımakla korumakla mümkün.


İlişkiyi sürdürmek ustalık isteyen bir iştir.

Seda Pekgöz

8 Mayıs 2011 Pazar

Kadın ve Erkek, muhteşem iki yaratım

Kadın Erkek İlişkileri-



Kadın ve Erkek, muhteşem iki yaratım.
Bibirini tamamlayan çok farklı bedenler, ruhlar ve dünyalar.
Bir bütünün , varoluşun ilahi bütünleyici parçaları.

Kadın ve erkeğin bir araya gelmesi , bizi içimizdeki tüm dişil ve eril yanlarımızın dengelenmesine götüren ilahi bir aşk yoludur.

30 Nisan 2011 Cumartesi

Dünyanın İlk Aşk Mektubu

Dünyanın İlk Aşk Mektubu

Philadelphia Üniversitesi profesörlerinden Hilprecht, 1889 1900 yılları arasında Mezopotamya'nın Niffer Vadisi'nde bir kazı yaptı. Bu arada topraktan çıkarılan önemli bir vesika, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen çivi yazısı ile yazılmış diğer binlerce levha ile birlikte, kazı yapılan yerin sahibi olan Osmanlı Hükümeti'ne teslim edildi. 70 bin levhanın içine sıkışmış bulunan bu tarihi vesika; 58 yıl sonra, dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez Çığ ve Hatice Kızılay tarafından ele alındı. Bu taş levha üzerindeki yazının ne anlam içerdiği çözülünce, uzmanlar hayretler içinde kaldılar. Çünkü bu taş levha, dünyanın ilk aşk mektubuydu. Hem de Sümer Medeniyeti'nin en büyük kral ve kraliçesinin aşkını anlatan bir mektup...

28 Nisan 2011 Perşembe

Aşk nasıl yakalanır

Neden bazı ayrılıklar bu kadar acı oluyor, nasıl oluyor da o kişi unutulmuyor. Buna biraz daha yakından bakalım. Carl Gustav Jung’a kulak verelim. Jung her erkeğin içinde bir kadın olduğunu söyler, bu da anima’dır. Anima erkek için en önemli kadın figürünü temsil eden kollektif bilinçdışı arketipidir. Erkeği kadısı hareketlere sürükleyen bu figür aynı zamnda ilişkilerini de belirler. Jung “Her anne ve her sevgili, erkeğin içindeki derin gerçekliği oluşturan, her zaman var olan, bu öncesiz imajın taşıyıcısı olmak zorunda kalırlar” der. Bir başka deyişle erkek seçimlerini bu figüre göre yapar ve ilişkilerini buna göre yaşar.
Aynı şekilde kadının içinde de bir erkek figür olarak animus vardır. Animus, kadının erkekler dünyasında varolabilmesini sağlar. Ancak Animus, aynı erkekte olduğu gibi, kadının ilişkilerini de belirler.
Frieda Fordham, Jung Psikolojisi adlı kitabında şöyle der : “Normal yaşam sürecinde, animus bir çok erkek üzerine yansıtılacaktır. Bu yansıtılma sonucunda, kadın, erkeği kendi gördüğü biçimde, yani animus imajı biçiminde, olduğunu kabul etmektedir ve kadın için, erkeği olduğu durumuyla kabul etmek hemen hemen olanaksızdır. Bu tutum, kişisel ilişkilerde oldukça tedirginilik verebilir. Böylesi ilişkiler ancak erkek kadının kendisi üzerine ürettiği varsayımlara uygun olarak davrandığı sürece düzgün bir biçimde sürüp gider.”
Tabii yukarıdaki paragraf erkek için de geçerlidir. Paragrafta, kadın ve erkek sözcüklerini ve Animus ile anima sözcüklerini birbiri ile değiştirisek erkek için de doğru bir saptama yaparız.
Peki durum bu kadar mekanik midir? Aslında durum bu kadar mekanik değildir. Çünkü aslında insan kedni anima ya da animus’unu çok iyi tanımamaktadır.
Karşı cins ile olan ilişkilerin son amacı dişil ve eril enerjini birliğini yakalamaktır demiştik. Aslında bu bir bakıma anima ya da animus ile olan birliği de yakalamaktır. Eğer biz kendi anima ya da animus’umuzu çok iyi tanımıyorsak, karşımızda bize uygun insanı da tam olarak tanıyamayız. Bu durumda anima ya da animus’a en yakın insansevgili oalrak karşımıza çıkar. Bu karşımıza çıkış, aynı zamanda metafizik bir durum da alır. Bu birleşmeye eşlik eden birtakım “işaretler” ortaya çıkar. Birlikte “metafizik” tecrübeler yaşanır. Sonuçta bir “metafizik aşk” ortaya çıkar. Bir masal aleminde büyülü bir aşk yaşanmaya başlar.
Eğer kişiler Anima ve Animus’unu iyi tanıyorlarsa sorun çıkmaz, böyle olmadığı durumlarda ise ilk çelişkiler ve dolayısıyla anlaşmazlıklar çıkar. Burada düşülen en önemli tuzak Anima ya da Animus’u yeterince tanımamaktan ötürü, Anima ya da Animus’u karşıdaki sevgili üzerinden tanımlamaktır. Gündelik yaşam kavramlarının karşıdaki sevgili üzerinden tanımlanması gibi Anima ve Animus da bu şekilde tanımlanır; karşıdaki sevgili, bütün eksikliklere rağmen Anima ya da Animus’un yerini alır. İşte o trajik ayrılık anı geldiğinde Anima ya da Animus ile olan bağ da kopar ya da biz öyle zannederiz; biz öyle zannederiz, çünkü kendi Anima ya da Animus’umuzu tanıyacak yerde karşıdaki sevgili üzerinden tanımlamışızdır. İşte böylece sorun varoluşsal boyuta taşınır ve hayatın sorgulanması başlar.
Bu metafizik dönem, görece uzun süremese de, bu “aşk”ın yerini tutan başka bir aşk gelmez, çünkü Anima ya da Animus’a yeniden ulaşılması gerekmektedir. Genel bir isteksizlik başlar, melankoli buna eşlik eder, metafizik bir yas varolmaktadır. Her ne kadar “unuttum” derse de kişi bir gün bir sembol yine O’nu hatırlatmaktadır. Bu noktada kişi özgürlüğünü yitirir. Oysa ilişkide de özgürlük olmadığını anımsamaz. Karşıdakine yüklenen Anima ya da Animus, kişinin kendini karşındakine bağlarken, karşıdakini de, bu yükün altına sokar.
Burada en büyük tehlike, hayata ait bütün tanımların yeniden yapılması olur. Açarsak, daha önce de belirttiğimiz gibi, “dışarıda yemek yemek” bir anda “sevgili ile yemeğe çıkmak”; “seyahate gitmek” bir anda “sevgili ile geziye çıkmak”; “sevişmek” sevgili ile sevişmek”; sinemaya gitmek” “sevgili ile sinemaya gitmek” gibi tanımlanır.
Ayrılık durumunda bir anda büyük bir kırılma olur ve yeniden tanımlanan bütün kavramlar anlamını yitirir. Bu bir bakıma “sevgili ile yaşanan kutsal zaman” ile “yeni gerçekliğin yaşandığı zaman” arasında şizofrenik bir kırılma durumuna dönüşür. “Ben sensiz yaşayamam” kalıbı ardında yatan tanımsızlık kişiyi sorgulamalara iter. Bu bağlamda, bütün tanımlar yeniden yapılmaya ihtiyaç duyduğundan, ayrılık sorunu aslında bir ontolojik, varoluşsal soruna dönüşür ve kişiye ilişkiyi değil yaşamı sorgulatmaya başlar. İşte tam bu durumda, bebeklikten beri tanımlarla varolan insan bilinci – ki bunu insanlık tarihinin ilk çağlarına taşıyabilirsiniz- bu tanımları yeniden yaparken, ister istemez aynı ilkel formlarda olduğu gibi mistik düşünceye de sapar. Mistik düşücenin esiri olan bilinç, bu anlamsız tanımsızlığı eskide aramak için büyücü büyücü ya da falcı falcı koşarken, bazen de bu ayrılık tamamen mistik bir deneyime dönüşür.Bu noktada, mistik tuzaklara düşmeden, varoluşsal kavramlara yakınlaşıp, çok farklı deneyim ve bilgilere de ulaşma söz konusu olabilir. Sokrates’in sözünü biraz değiştirip, “kötü sevgili insanı filozof yapar” demeye dilimiz varmıyor ama, kötü biten bir ilişkinin voroluşsal konularda çok farklı açılımlar yapabileceği de kuşkusuzdur. Bu deneyimi yaşayıp, kendini yeniden bir birey olarak bulmak söz konusu olabileceği gibi tam tersi de olasıdır. Ancak burada en büyük tuzak mistisizmin ucsuz bucaksız labirentlerinde savrulmak ve metafizik öğretilerin koyuluğuna dalmaktır. Bu geri dönülmez bir yola sokabileceği gibi arkasında ruhsal rahatsızlıkları da getirebilecek bir yola sokma tehlikesini de ortaya çıkartmaktadır.

♥ Aşkın "Gizemli" Yolculuğu

Aşkın "Gizemli" Yolculuğu


Aşk üzerine neler yazıldı neler çizildi... Aşkın Metafiziği’nden popüler kitaplara, ilkçağlardan günümüz kadar aşk her zaman incelenen bir konu oldu. Bu sefer de aşka biraz arketipik bakalım istedik... Arketipik diyince de eski kültürlerden almak gerekir.
Eski kültürlerde Tanıça ve Tanrı birlikteliği büyük önem taşımaktadır. Tanrıça, dünya’nın bolluk ve bereketini temsil ederken, tanrı da onun dölleyicisi, bolluk ve bereketin başlatıcısıdır. Eski kültürlerde “Hieros Gamos” (Kutsal Evlilik ya da Kutsal Birleşme) olarak kutlanan bu kutsal birleşme aslında, Dünya’nın bolluk ve bereket ritüelidir. Bu bağlamda, eski inançlar, tek eşliliği savunur ve her birleşmenin ve birlikteliğin o eski günlerde Tanrıça ve Tanrı tarafından yapılan yaratma eyleminin bir tekrarı olduğunu görür.

İlişkileri enkaza çeviren 8 hata

İlişkileri enkaza çeviren 8 hata



Amerikan magazin dergisi Glamour'ın ilişki editörü Brenda Della Casa, ilişkilerin sonunu getiren 8 alışkanlığı derledi.

Buna göre, ilişkileri “enkaza çeviren alışkanlıklar” şöyle:
1 Sevgilinizi olmasını istediğiniz gibi değil, olduğu gibi görün ve değiştirmeye çalışmayın.
2 Ruh halinizdeki tutarsızlıkları dizginlemeye çalışın ve kapris yapmayın.
3 Arkadaşlarınızla, ailenizle sevgilinizin dedikodusunu yapmayın.
4 Her canınız sıkıldığında onu arayıp ağlamayın.
5 Ona annelik yapmayın; erkekler kontrolcü annelerine yaptıkları gibi size de isyan edebilir.
6 Birbirinize yapışık gibi yaşamayın, kendi arkadaşlarınızla da vakit geçirin.
7 Kıskançlık yapmayın, telefonunu ve bilgisayarını karıştırmayın.
8 İlişki ilerledikçe kendinizi rahat hissedip çaba harcamayı bırakmayın.

Uzun ve mutlu evliliğin formülü

Uzun ve mutlu evliliğin formülü

Mutlu bir evlilik için aşk yeterli değil. İsviçreli bilim insanları bir evliliğin hangi koşullarda daha uzun dayandığını ve evliliği çabucak bitirenin ne olduğunu buldu.


Cenevre Ekonomi Yüksek Okulu araştırmacılarına göre mutlu evliliğin reçetesi doğru eş seçimi. Evlilikte erkek beş yaş daha büyük, kadın ise daha kültürlü olmalı, diyor Nguyen Vi Cao. (European Journal of Operational Research) İsviçre’de yaşayan 1074 çiftin ilişkisi beş yıl boyu takip edilmiş.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Aldatan ve aldatılan ne yapmalı?

İstatistiklere göre aldatan erkeklerin oranı giderek artıyor. Peki erkekleri aldatmaya iten nedenler neler? Aldatan ve aldatılan ne yapmalı?



Araştırmalara göre erkekler kadınlardan daha çok seksi düşünüyor ve daha aktif.. Yeni bir seks pozisyonuyla karşılaştıklarında heyecan yaşamak adına 'hayır' diyemeyebiliyorlar. Delicesine aşık olduklarında ya da uzun süreli ilişkilerde aldatmaya daha yatkın olabiliyorlar. İlişkilerinde güç ve kontrollerini göstermek için de aldatabiliyorlar. Eğer bir bağlılık sözü vermemişse, ilişkileri kolay sarsılabilir bir seviyede olabilir. Bazıları da gerçek bir bağlılıktan korktukları için aldatabilir.

Aldatan erkeğin davranışları

Yapılan araştırmalar, aldatan erkeklerin ortada hiçbir sebep yokken eşlerini birden bire çok fazla kıskanır hale geldiğini belirtiyor. Aldatan erkeklerin davranışlarında bunun gibi daha birçok değişiklik tespit edilmiş. İşte aldatan erkeğin davranışları…